Bu kitapta eleştirilen ve karşı çıkılan, Yahudi
dini veya Yahudi ulusu değil, ırkçı ateist Siyonist ideoloji ve bu
ideolojinin savunucularıdır. Çünkü bugün Filistin’de yaşananlar ateist
Siyonist ideolojiyi benimsemiş liderlerin, bu ideoloji doğrultusunda
yaptıkları uygulamalardan başka bir şey değildir. Okul bahçesinde
oynayan çocukların üzerine füze yağdıran, bahçelerinde ürün toplayan
kadınları kurşun yağmuruna tutan, işkence, şiddet ve çatışmayı
Filistin’de günlük hayatın bir parçası haline getiren güç, ateist
Siyonist ideolojidir…
Bununla birlikte günümüzde dünya genelinde pek çok düşünür, siyaset
ve tarih bilimci de ateist Siyonist ideolojinin karşısında yer
almaktadır. Ateist Siyonizme ve İsrail Devleti’nin ateist Siyonist
uygulamalarına yönelik eleştirileri ile tanınan bu düşünürler ve
yazarlar arasında pek çok Hıristiyan gibi, Yahudi dinine mensup ve
İsrail üniversitelerinde görev yapan akademisyenler de bulunmaktadır.
Kudüslü bir Hıristiyan aileye mensup olan Edward Said, İsrail’in
Filistin halkına karşı uyguladığı şiddeti eleştiren ve bölgeye barışın
getirilmesinin ancak İsrail’in ateist Siyonist ideolojiden vazgeçmesi
ile mümkün olabileceğini savunan ünlü Ortadoğu uzmanlarındandır. Kendisi
de bir Yahudi olan Noam Chomsky ise yazılarının ve kitaplarının büyük
çoğunluğunda ateist Siyonizmi ve ateist Siyonizme destek veren ülkelerin
politikalarını eleştirmektedir.
İsrail Terörüne Sağduyulu İsrailliler de Karşı
Kendilerine ‘yeni tarihçiler’ adını
veren bir grup Yahudi akademisyen ise, 80′li yılların başından bu yana
İsrail devlet politikasının üzerine kurulu olduğu sözde ‘kutsal
yalanları’ dile getirmekte ve bu yalanlarla ilgili gerçekleri
açıklamaktadır. Benny Morris, Ilan Pappe, Avi Shlaim, Tom Segev, Baruch
Kimmerling, Simha Flappan ve Joel Miqdal gibi akademisyenlerin
oluşturduğu bu grup, ateist Siyonist düşünceye sahip Yahudilerden de
tepki görmektedir. Arapların Yahudilerden aşağı bir ırk oldukları,
İsrail’in düşmanlarla çevrili bir bölgede ayakta kalmaya çalışan küçük
bir ülke olduğu, Filistinlilerin İsrail’i yok etmek isteyen teröristler
olduğu ve bu gözü dönmüş teröristlerin her türlü müdaheleyi hak
ettikleri gibi sözde ‘kutsal yalanlar’, bu kişilerin yıllardır üzerinde
durdukları konulardır. Örneğin yeni tarihçilerin en önemli isimlerinden
Tom Segev “bizim gerçek bir tarihimiz yok, sadece mitolojimiz var”
şeklindeki sözleriyle İsrail Devleti tarafından oluşturulan tarihe bakış
açısını ortaya koymaktadır.2
Eskiden sadece İslam dünyası tarafından dile getirilen bu haklı
eleştiriler, bugün tarihi tarafsız olarak değerlendiren pek çok Yahudi
ve Hıristiyan akademisyen tarafından da yüksek sesle ifade edilmektedir.
Ateist Siyonizmi 19. yüzyılın ırkçılığa dayalı
sömürgeci ideolojilerinden biri olarak gören ve ateist Siyonist
ideolojinin neden olduğu vahşetin izlerine şahit olan bu kişiler,
‘İsrail’in kendisini yok etmek isteyen düşmanlarla çevrili, küçük ve
yalnız bir ülke’ olduğu efsanesinin hiçbir gerçeklik payı içermediğini
dile getirmektedirler. Nitekim İsrail bugüne kadar uygulamaları ile
pasif ve sadece kendisini savunmaya çalışan küçük bir ülke değil, son
derece saldırgan ve baskıcı politikalar izleyen işgalci ve şiddet
yanlısı bir devlet olduğunu ispatlamıştır.
İsrail Ha’aretz gazetesi yazarlarından olan Gideon Levy, Profesör Benny Morris’in Correcting A Mistake: Jews and Arabs in Palestine/Israel, 1936-1956,
(Bir Hatayı Düzeltmek: Filistin/İsrail’de Araplar ve Yahudiler,
1936-1956) adlı kitabı üzerine yazdığı makalesinde, İsrail’in ‘kutsal
yalanları’nın deşifre edilmesini savunmuştur. Morris’in kitabında dile
getirilen ve şahitlerin ifadeleri ve gizli tutanak kayıtları ile ispat
edilen ateist Siyonist vahşetin detaylarını okuduktan sonra Levy
duygularını şöyle dile getirmiştir:
Biz çok iyiyiz (ve çok kötü şeyler
yaptık). Biz çok haklıyız (ama pek çok haksızlığa sebep olduk). Biz çok
güzeliz (ama icraatlarımız pek çok çirkinliğe aracı oldu). Ve bizler çok
masumuz, ama çok fazla yalan söyledik – kendimize ve dünyaya yalanlar
ve sadece yarı doğru bilgiler aktardık. Bizlere gerçekler söylenmedi,
bize sadece iyi olan yönlerimiz öğretildi. Ama herşeyin ötesinde bizim
hiç haberimiz olmayan pek çok karanlık bölüm var.3
Polonya doğumlu bir Yahudi olan ve 40 yıldan uzun bir
süre İsrail’de yaşamış ve 2001 yılında hayatını kaybetmiş olan kimya
profesörü Israel Shahak da, İsrail’in insan haklarını ihlal eden ateist
Siyonist uygulamalarını eleştiren ünlü yazarlardan birisidir. Shahak,
Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years
(Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve 3 Bin Yılın Ağırlığı) adlı kitabında
ateist Siyonizmin tüm dünya halkları için nasıl büyük bir tehdit unsuru
olduğunu şöyle dile getirmektedir:
Bir Yahudi devleti olarak İsrail
sadece kendisi ve komşuları için bir tehlike unsuru olarak kalmamakta,
dünyadaki tüm Yahudiler, Ortadoğu’da veya diğer bölgelerdeki tüm dünya
ülkeleri ve milletleri için büyük bir tehlike içermektedir.4
“İsrail’de en nefret edilen İsraillilerdenim” diyen
Ilan Pappe de yeni tarihçilerin görüşünü paylaşan ünlü Yahudi
akademisyenlerden birisidir. Kendisi ile yapılan bir röportajda,
İsraillilerin neden Filistin halkına yapılan zulmü fark edemedikleri
sorulduğunda verdiği cevap oldukça düşündürücüdür:
Bu aslında daha çocuk yuvalarında
başlayan, Yahudi kız ve erkeklerini bütün hayatları boyunca takip eden,
çok uzun bir fikir aşılama sürecenin meyvesidir. Böylesine güçlü bir
aşılama mekanizması ile inşa edilen bir fikri söküp atmanız çok zordur.
İlkel, neredeyse henüz var olmamış ve düşman olan diğer insanlara karşı
faşist bir bakış açısı kazandırır. O bir düşmandır ve ilkel olduğu,
Müslüman ve anti-semit olduğu için düşmandır, yoksa bizler onun
topraklarını işgal ettiğimiz için değil.5
|
İsrailli çocukların büyük çoğunluğu çok küçük yaşlardan itibaren ateist Siyonist ideolojiyi öğrenmeye başlarlar. Ancak bu ideolojinin ırkçı anlatımlarının gençler üzerinde çok olumsuz etkisi olmaktadır. |
Tüm bu düşünür, stratejist ve yazarların tek ortak
yönleri ateist Siyonist ideolojiye karşı olan düşünce ve çalışmaları
değildir. Bu kişilerin en önemli ortak paydalarından birisi de hepsinin
antisemit olmakla suçlanmalarıdır. Bugüne kadar Filistin’de yaşananları
tarihi gerçekler ve belgelerle ele alan ve ateist Siyonizmi eleştiren
her türlü makale, kitap ve bu çalışmaları yapan kişiler antisemit
olmakla itham edilmişlerdir. Bunun en son örneği de İngiliz BBC kanalı
olmuştur. 1982 yılında Sabra ve Şatila kamplarında gerçekleştirilen
katliamla ilgili bir belgesel yayınlayan kanal yöneticileri ve programı
hazırlayan ekip, İsrail Devleti tarafından antisemitizmle suçlanmıştır.
Aslında bu, ateist Siyonistler ve ateist Siyonizme
sempati duyanlar tarafından kullanılan bir etkisizleştirme ve karalama
yöntemidir. Hatta ateist Siyonistler, ateist Siyonizmi eleştiren
Yahudileri karalamak için de bir kavram üretmişlerdir: ‘Self-hating Jew’
(Kendi benliğinden nefret eden Yahudi). İsrail’i eleştiren Yahudileri
bu kavramla ifade eder ve böylelikle onları psikolojik olarak sorunlu
birer “vatan haini” gibi lanse ederler. Bu suçlamaları öne sürerken
ateist Siyonistlerin amacı, kuşkusuz ateist Siyonizm karşıtı çalışmaları
baltalamaktır.
Oysa bu gibi ‘ırkçılık’ temelli suçlamalar, özellikle Müslümanlara karşı
yöneltildiğinde son derece yersiz ve mantıksız bir suçlama halini
almaktadır. Çünkü Müslümanların inançları gereği herhangi bir ırkçı
görüşü ve düşünceyi savunmaları mümkün değildir. Nitekim tarih de bunun
kanıtıdır. Avrupa tarihinde görülen ve dini taassuptan kaynaklanan
engizisyon uygulamaları veya ırkçı fikirlerden doğan antisemitizm hiçbir
zaman İslam dünyasında görülmemiştir. Yahudilerle Müslümanlar arasında
20. yüzyılda Ortadoğu’da doğan çatışma ve huzursuzluk ise, bazı
Yahudilerin din dışı, ırkçı bir ideoloji olan ateist Siyonizmi
benimsemelerinden kaynaklanmıştır ki, bunun sorumlusu Müslümanlar
değildir.
İsrail Askerleri İşgal Altındaki Topraklarda Görev Yapmayı Reddediyor
1967 Savaşı’ndan sonra İsrail’in
önde gelen aydınlarından Yeshayahu Leibowitz, İsrail’in işgal ettiği
topraklardan mutlaka çekilmesi gerektiğini, eğer bu gerçekleşmezse akan
kanın hiçbir zaman durmayacağını belirtmişti. Leibowitz’e göre, işgal
altındaki topraklarda görev yapan İsrail askerleri arasından 500 kişinin
“biz burada görev yapmak istemiyoruz” diyerek geri çekilmeye cesaret
edebilmesi, İsrail toplumuna yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olan bu
işgali sona erdirmenin belki de tek yolu idi.6
Aksa İntifadası’nın şiddetlendiği günlerde bir grup
İsrail askeri, Leibowitz’in ortaya attığı bu fikri hayata geçirdi. Ocak
ayının ortalarında, yaklaşık 25 askerin ortak imzası ile İsrail
basınında yer alan bir açık mektup, bu askerlerin işgal altındaki
topraklarda görev yapmayı reddettiklerini bildiriyordu. Aslında
askerlerin bu çıkışı, İsrail ordusunda ilk defa rastlanılan bir durum
değildi. 1982 yılında Lübnan’ın işgali sırasında yine bir grup -ancak
sayıca bugünkünden daha az- asker Lübnan’da sivil halka karşı girişilen
soykırımın bir parçası olmak istemediklerini söyleyerek İsrail ordusunda
görev yapmayı reddetmişlerdi. Hareketlerini Yesh Gvul (Herşeyin Limiti Var)
olarak adlandıran bu askerlerin girişimleri askeri cezaevine
gönderilmeleri ile neticelenmişti. 2002 yılı Ocak ayında açıklamalarını
yapan askerler ise henüz bir cezai müeyyide ile karşılaşmadılar ve Şubat
ayı itibarı ile sayıları 250′yi buldu. Üstelik bu defa barış
hareketlerinden, sivil toplum örgütlerinden, din adamlarından, İsrail ve
Filistin halkından da büyük destek gördüler. 2004 Şubat ayı itibariyle
ise, vicdanlarının sesini dinleyip işgal altında görev yapmayı reddeden
İsrailli askerlerin sayısı 1200′ü geçti.
Askerler yaptıkları açıklamada İsrail ordusunun işgal
altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere acımasızca ve insafsızca
davrandığını, yaşananların insanlık onuruna aykırı olduğunu ve üstelik
bunun İsrail’i savunmakla hiçbir ilgisinin olmadığını söylüyor ve şöyle
devam ediyorlardı: “1967′den sonra belirlenen sınırların ötesinde, işgal
etmek, insanları yurdundan sürmek, onları açlığa mahkum etmek ve bir
toplumun tümünü aşağılamak için görev yapmayacağız.”
Açıklamaya imza atan askerlerden Shuki Sadeh, bir
İsrail gazetesine yaptığı açıklamada İsrail askerlerinin Filistinli
çocuklara öldürmek için ateş ettiklerine şahit olduğunu anlatıyor ve bu
olayı yaşarken hissettiklerini şu şekilde dile getiriyordu: “Beni asıl
kızdıran şey, askerlerin ‘İşte bir Arap daha temizlendi’ demeleri oldu.”
Teğmen Ariel Shatil de, “önce Filistinliler ateş ediyor, İsrail
askerleri ise kendilerini korumak için ateş ediyorlar” iddiasına,
yaşadığı olayları anlatarak şöyle cevap vermekteydi: “Ateşi biz
başlatıyorduk, onlar da cevap vermek zorunda kalıyorlardı.” Askerler
bölgede görev yapmaya devam eden arkadaşlarını uyarmak için
hazırladıkları broşürde ise onlara şöyle sesleniyorlardı:
Yargısız infazlara (ordudaki deyimi
ile buharlaştırmaya) dahil olduğunuz zaman, halkın evlerini yıktığınız
zaman, sivil ve silahsız kişilere ateş açtığınız zaman, zeytin
ağaçlarını söktüğünüz zaman, yiyecek ve ilaç teminine engel olduğunuz
zaman, uluslararası kanunlarca suç olarak belirlenmiş eylemleri yapmış
oluyorsunuz.7
Görev yapmayı reddetme kararını vermesi oldukça uzun
bir süre alan Assaf Oron adlı asker ise, bu topraklarda görev yaptığı
müddetçe çok vahşi uygulamalara tanıklık ettiğini belirtmekteydi. Oron
yaşadıklarını ve çözümün ne olduğunu şöyle anlatmaktaydı:
Gazze’ye giderken askerler otobüste,
birbirlerine ‘kahramanlık’ hikayeleri anlatıp İntifada’da hangisinin en
iyi dayağı attığı konusunda (unutanlar için hatırlatmakta fayda var,
dayak öldürene kadar dövmek anlamına gelmektedir) birbirleri ile
yarışıyorlardı. Zaman geçtikçe mantıksızlıklar, nefret ve kışkırtma daha
tırmanıyor, bunlar tırmandıkça İsrail ordusunun generalleri orduyu tam
bir terör organizasyonuna çeviriyorlardı… Bir müddet sonra yalnız
olmadığımı fark ettim..Bizler Allah’a inanıyoruz. Irk ayrımının dinde
yeri olmadığını düşünüyoruz, ırk üstünlüğüne inanmak puta inanmak
gibidir ve puta tapmak din dışıdır. Böyle bir puta tapanların saptıkları
yol en sonunda kendilerini ateşe götürecektir.8
Askerlerin Açıklamasından Bir Bölüm
İşgal topraklarında görev yapan biz komandolar ve
erlere verilen emirler ve direktiflerin ülkemizi korumakla veya
ülkemizin güvenliği ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bunlar tamamen Filistin
halkı üzerindeki kontrolümüzü ölümsüz kılmak için verilen emirlerdir.
Bizler bu işgalin her iki taraf için de kanlı neticelere sebep olduğunu
gördük,
Bizler, bu ülkede büyürken öğrendiğimiz tüm değerlerin işgal
altındaki topraklarda görev yaparken verilen emirler ile çeliştiğini
fark ettik,Bizler, işgali devam ettirmenin bedelinin İsrail ordusunun insani değerlerini kaybetmesi ve İsrail toplumunun çöküntüye uğraması olduğunu anladık,
Bizler, bu toprakların İsrail’e ait olmadığını ve yasa dışı yerleşim yerlerinin en sonunda mutlaka boşaltılacağını biliyoruz,
Bizler, bu açıklama ile, yerleşimi sürdürme savaşına katılmayacağımızı deklare ediyoruz,
Bizler, 1967′de belirlenen sınırların ötesinde savaşmayı, işgali, insanları yurtlarından sürmeyi, onları açlığa mahkum edip aşağılamayı reddediyoruz,
Bizler, bu görev dışında İsrail ordusunun vatanımızı savunmak için bize vereceği herhangi bir görevi yerine getireceğimizi bildiriyoruz, ancak işgali ve baskıyı devam ettirmenin bu misyonla hiçbir alakası olmadığını biliyoruz ve bunun bir parçası olmayacağız.
|
İsrail askerlerinin işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddetmesi Batı basınında da yankı buldu. Pek çok gazete ve dergi İsrail askerlerinin bu çıkışına yer verdi. The Nation dergisi, “Savaş Karşıtı Hareket İsrail’de Büyüyor” başlığı ile bu gelişmeyi ele alırken, Houston Chronicle gazetesi, bu askerlerden birinin sözlerini haberin başlığı olarak verdi: “İsrail Askeri: Ahlakım İşgali Reddediyor.” Askerler seslerini duyurmak için açtıkları internet sitesinde ise samimi Yahudilerin şiddetten ve kinden sakınmaları gerektiği, çünkü Allah’ın bunları yasakladığı üzerinde durmaktadırlar. |
|
BARIŞ YANLISI YAHUDİLER VE MÜSLÜMANLAR EL ELE
İsrail’in Filistin topraklarında açtığı kanunsuz yerleşim bölgeleri sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar ve Yahudiler tarafından da protesto edilmektedir. Yukarıdaki gösteri de diğerleri gibi İsrail askerlerinin şiddetli müdahalesi sonucunda dağıtılmıştır.
Sadece Filistinli Müslümanlar değil, dünyanın dört bir
yanındaki barış yanlısı Yahudiler de İsrail Devleti’nin uygulamalarını
eleştirmekte, sık sık protesto gösterileri düzenlemektedirler.
|
Müslümanın Yahudilere Bakışı
İsrail’in Müslümanlara yönelik uyguladığı teröre
karşı, her Müslüman doğal ve meşru olarak tepki duyar. Ancak her konuda
olduğu gibi bu konuda da adaleti ayakta tutmak ve ön yargılı davranmamak
gerekmektedir. Her Müslüman, ateist Siyonist Yahudilere karşı çıkarken,
masum Yahudilere karşı zulüm yapılmasını, adaletsizce davranılmasını da
engellemekle yükümlüdür.
Her türlü ırkçılık gibi antisemitizm de İslam ahlakına aykırıdır. Bir
Müslüman din, ırk ve etnik köken ayrımı yapmaksızın, her türlü
soykırım, işkence ve zulme karşıdır. Müslüman ne Yahudilere, ne de bir
başka millete karşı gerçekleştirilen en ufak bir haksız saldırıyı tasvip
etmez, aksine telin eder. Kuran’da, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar,
insanlara zulmedenler, haksız yere cana kıyanlar lanetlenir. Bu nedenle
de ateist Siyonizme karşı duyulan haklı tepkinin, hiçbir zaman bir tür
‘Yahudi düşmanlığı’ haline gelmemesi gereklidir.Öte yandan antisemitizm gibi diğer ırkçılık örnekleri de (örneğin zenci düşmanlığı vs. gibi) yine İlahi dinlerin dışındaki çeşitli ideoloji ve batıl inanışlardan kaynaklanan sapkınlıklardır. Bunlar Kuran ahlakına tamamen zıt bir düşünce ve toplum modeli savunmaktadırlar. Antisemitizmin kökeninde nefret, şiddet ve acımasızlık hisleri vardır. Oysa Kuran ahlakı, insanlara sevgi, şefkat ve merhameti öğretir. Müslümanlara, düşmanları olan kimselere karşı dahi adil ve gerektiğinde bağışlayıcı olmayı emreder. Bizlere Kuran’da bildirilen bir İlahi hükme göre, “Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide Suresi, 32). Dolayısıyla tek bir masum insanın dahi katli, asla küçümsenemeyecek bir suçtur.
|
Allah, Kuran’da insanların farklı ırklardan yaratılmış olmalarının bir güzellik olduğunu bildirmiştir. Ancak ateist Siyonizm gibi ırkçı ideolojiler farklı ırklardan, dillerden ve dinlerden insanların birarada huzur içinde yaşamalarına engel olmaktadır. |
Dünya üzerinde farklı ırkların ve milletlerin
bulunmasının amacı bir çatışma ve savaş değildir. Bu çeşitlilik Allah’ın
yaratışındaki bir güzellik, kültürel bir zenginliktir. İnsanlar
arasındaki fiziksel farklılıkların Allah Katında hiçbir önemi yoktur.
İman eden bir insan tek üstünlüğün takva ile, yani Allah korkusu ve
Allah’a imandaki üstünlükle olduğunu çok iyi bilir. Allah Hucurat
Suresi’nde bu gerçeği şu şekilde bildirir:
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir
dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve
kabileler kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, (ırk
ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah,
bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Kuran’da ırklar arasında en ufak bir ayrım
yapılmadığı gibi, farklı inançlardaki insanların da aynı toplum yapısı
altında barış ve huzur içinde yaşamaları teşvik edilir. Yine Kuran’da
bizlere öğretilen temel bir bakış açısı da, insanlar hakkında belirli
bir ırk, halk veya dinden oldukları için topluca hüküm vermemektir. Her
farklı insan topluluğunun içinde iyiler de kötüler de bulunur. Kuran’da
bu ayrıma dikkat çekilir. Örneğin Ehli Kitabın bir kısmının Allah’a ve
dine karşı isyankar oldukları anlatıldıktan sonra, bunun istisnası da
belirtilir ve şöyle denir:
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehlinden bir
topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini
okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder,
maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda
yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne
yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri
bilendir. (Al-i İmran Suresi, 113-115)
Sonuç olarak, Kuran’ın kıstaslarıyla düşünen ve
Allah’tan korkup-sakınan biz Müslümanların, Yahudilere karşı, dinleri ve
inançları nedeniyle bir husumet beslemeleri mümkün değildir.
Dolayısıyla Filistin-İsrail arasındaki çatışma incelenirken de hep bu
bakış açısı ile olaylar araştırılmış, Yahudi ulusu veya Yahudi dini
değil ırkçı ve kan dökücü bir devlet kurmaya ve sürdürmeye yönelten
ateist Siyonist ideoloji hedef alınmıştır.
2- http://www.linguafranca.com/9708/mahler.9708.html
3- Gideon Levy, Ha’aretz Book Review, 3 Kasım 2000
4- Israel Shahak, Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years, AMEU, 1994, s. 5
5- Badouin Loos, An Interview With Ilan Pappe, 29 Kasım 1999, www.msanews.mynet.net
6- The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
7- The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
8- http://lists.econ.utah.edu/pipermail/rad-green/2002-February/ 003007.html
3- Gideon Levy, Ha’aretz Book Review, 3 Kasım 2000
4- Israel Shahak, Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years, AMEU, 1994, s. 5
5- Badouin Loos, An Interview With Ilan Pappe, 29 Kasım 1999, www.msanews.mynet.net
6- The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
7- The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
8- http://lists.econ.utah.edu/pipermail/rad-green/2002-February/ 003007.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder